Bugün biraz dertleşeceğiz…

Finanskolik ailesi olarak burada yazdığım haftalık yazılarımda dünya piyasalarını ve iç piyasaları analiz ederek belirli görüşler sunmaya çalışıyorum. Bugünkü yazım biraz analiz biraz da dertleşme içerecek.

Eskiden (çok da eski değil Eylül 2021 öncesi) arkadaş ortamlarında yapılacak tatiller, gidilecek mekanlar, alınacak arabalar, yapılacak tasarruflar gibi keyifli konular konuşulurdu. Çok uzun süredir sohbet ortamlarında sürekli dert, tasa anlatılıyor. Artık ne tatil, ne araba, ne ev ne de tasarruf konuşulabiliyor. Hayata pahalılığı ile sohbet başlıyor, ne olacak bu durumlar diye sohbet bitiyor.

Hem dünyada hem de iç tarafta sıkıntıların giderek arttığı, morallerin düştüğü bir süreçteyiz. Pandemi ile başlayan tedarik zincirindeki sıkıntılar, petrol ve doğalgaz tarafında yaşanan üretim aksaklıkları ve Rusya-Ukrayna olayları ile birlikte tarım ürünlerinde yaşanan fiyat artışları hem dünyanı hem bizleri sıkıntıya soktu.

ABD, Avrupa, İngiltere dahil olmak üzere tüm dünyada ortalama olarak son 30-40 yılın en yüksek enflasyonları yaşanıyor. Bu süreci gören neredeyse tüm dünya ülkeleri para politikasını sıkılaştırarak bu süreçten olabildiğince az etkilenmeyi hedefliyor.

Dünyada yaşanan fiyat artışları içeride de çok daha fazla hissediliyor. Tüm dünya faiz artırırken bizim Eylül ayında faiz indirimlerine başlamamız zaten fitili yakmıştı. Sonraki süreçte bu boyut önlenemez bir hal aldı ve dünyanın en yüksek enflasyona sahip ülkelerinden biri olduk. Fakat buna rağmen dünyanın tersine düşük faiz politikası izliyoruz. Buna bir de faiz indirimlerinin devam edeceği açıklaması gelince kur 17 üzerine yerleşti.

İthal mallara olan bağlılığımız nedeniyle kurlardaki yükselişler önce üretici fiyatlarına oradan da tüketici fiyatlarına geçişkenlik yaratıyor. Bu nedenle kur yükseldikçe benzin, telefon, araba vs gibi fiyatlar yükselmeye devam ediyor, edecek.

Bu hayat pahalılığı kolay kolay geri döndürülebilecek bir durum değildir. Fiyat yapışkanlığı nedeniyle yükselen fiyatların eski haline dönmesi çok zor. Buradaki kilit nokta TL’nin reel getirisini cazip kılıp TL mevduatları artırmak ve dolarizasyonu azaltmak olmalıdır. Tabii bunun için enflasyonun üzerinde bir faiz gerekiyor. Burada da hangi enflasyon? sorusu akla gelecektir. TÜİK’in enflasyonu %73 seviyesindeyken ENAG enflasyonu ise %160’ı işaret ediyor. Bu nedenle TÜİK enflasyonunu baz almak bile yeterli olmayabilir. En nihayetinde enflasyon üzeri bir faiz neredeyse imkânsız bir durum. Hal böyle olunca da TL mevduatlar azalırken dolarizasyon artıyor. Dön dolaş kısır bir döngüye giriyoruz.

Ben her zaman enseyi karartmamak gerektiğini düşünen birisiyim. Fakat her geçen gün, her yaşanan olay neticesinde bu düşüncemden uzaklaşmaya başlıyorum. Elbet bu zor günler bir gün geride kalacaktır fakat o günün gelmesi hem zaman alacak hem de maliyetli olacaktır.

Güzel, keyifli günlerin en kısa sürede gelmesi dileğiyle…

Exit mobile version